Adam Curtis imzalı dört bölümlük BBC belgeseli olan “Ben Devri”, Freud’un bilinçaltı araştırma teknikleriyle kitle manipülasyonuna getirdiği soluğu ve bunun doğrultusunda da kapitalist düzene aslında müthiş bir hizmet sağlamış olmasıyla birlikte yeğeni Edward Bernays’in halkla ilişkilerin nasıl temellerini attığını gözler önüne sererken, anlatılmamış, tartışmalı tüketim kültürü gerçekleriyle de bizleri yüzleştiriyor.

 Belgeselin hikaye temelinde Freud’dan çok yeğeni Bernays yer almakta, günümüzde neredeyse unutulmuş olan Bernays’in 20. YY’daki etkisi yadsınamayacak derecede büyük önem teşkil etmektedir. Bernays, Freud’un insan hakkındaki fikirlerini, kitle manipülasyonu için kullanan ve insanların ihtiyacı olmayan şeyleri istemeleri için Amerikan şirketlerine ilk yol gösteren kişiydi. Bunun sonucunda da kitleleri kontrol etmenin yollarına dair yeni bir siyasi fikir oluşacaktı. Bugün tüm dünyayı saran tüketici insan modelinin temelleri böyle atılmıştı.

Bernays’in hikayesi Paris Barış Konferansı’yla başladı. ABD Başkanı Wilson’ı bir halk kahramanı haline getirdi. Bernays barış zamanı kitleleri ikna etme üzerine düşünmeye başladı ve savaş propagandası yapıldığı gibi barış için de yapılacağına kanaat getirdi. Bu doğrultuda da “propaganda” kelimesinin olumsuz anlamına yeni bir soluk getirmeye çalıştı ve buldukları yeni isim “Halkla İlişkiler Konseyi” oldu. Amerika’nın milyonlarca insanın yaşadığı bir sanayi toplumu haline geldiği dönemde Bernays, Sigmund Freud’un yazılarına başvurdu. “Psikanalize Giriş” kitabı sayesinde insanların içinde kalmış güçler fikrinden etkilendi. Bilinç dışını manipulenin sonuçlarını merak ediyordu.

 Bernays, popüler sınıfların zihinleri üzerinde deney yapmaya başladı. O dönemlerde bir tabu olan kadınların sigara içmesi Bernays tarafından yıkılabilecek miydi?  Amerikan Tütün Şirketi Pazar payının yarısını kaybetmekten şikayetçiydi ve bunu düzeltmek istiyordu. Bernays, psikanalist kuramla edindiği bilgiler doğrultusunda sigaranın penisi simgelediğini ve eğer feminist duruşla erkek iktidarına meydan okumayı başarması takdirinde kadınların da sigara içebileceğini fark etti. Binlerce kişinin katıldığı Paskalya Töreni’nde planladığı olay “Özgürlük Meşaleleri” yankısını uyandıracaktı… Bernays basına haber vererek kadınların seçilme hakkını savunan bir grup kadının “Özgürlük Meşaleleri” sigaralarını yakarak protestoya hazırlandıklarını bilirdi. Bütün basın orada hazır biçimde yerini almış, bu anı görüntülemek için oradaydı… Kadınlar Paskalya Töreni gibi büyük bir kalabalığın içerisinde sigara içiyor, verilen mesaj doğrultusunda özgürlüğe inanan herkes tartışmada onları desteklemek zorunda kalıyor.  Ertesi gün olay, Amerikan basınını aşıp, dünya basınında yerini alıyor… Bu olaydan sonra kadınlara sigara satışı artmaya başlıyor. Tek bir duruşla, reklam olmadan, sigara içen kadınlar toplumsal kabul gördü. Bernays’in yarattığı algı ise eğer bir kadın sigara içiyorsa, bu onun daha güçlü ve bağımsız olduğunu gösteriyordu.

 Bundan sonra ise Bernays, insanların arzu ve hislerinin ürünler arası bağlantısını kurmuştu. İnsanların irrasyonel davranışları ikna etmeyi mümkün kılmaktaydı.  Nesneler, sizin başkaları tarafından nasıl görülmek istediğinize dair duygusal simgeler taşıdığında daha güçlü hale geliyordu ve halkla ilişkilerin en temel gerçeği taşları yerine oturtmaya başlıyordu. Net biçimde “Bir araba almanız gerekir.” demek yerine “Eğer bu arabayı alırsanız, iyi hissedersiniz.” demek gerekmektedir.

 Savaştan güçlü çıkan Amerikan şirketleri, seri üretim bantlarında akan milyonlarca ürünün tüketicinin ihtiyaçlarını karşılayıp, yeni ihtiyaç ve beklenti içerisine girmeyeceklerinden korkuyordu fakat bu ürün veya hizmete duygusal bağlılık yaratıldığı takdirde ihtiyaç olmasa bile kişilerin ihtiyaç ve arzuları devam edeceği kaidesiyle süre gelecekti… Bu noktada da Bernays algı yönetimini en iyi şekilde uygulamaya koyulacaktı…

 Ben Devri’nin PR açısından en değerli kısımlarının anlatıldığı bölümlerden derlediğim bu yazıdan sonra görebiliriz ki aslında PR’ın psikolojiyle yakından iç içe ilişkili oluşu ve aslında kitleleri harekete geçirmesinden dolayı adının halkla ilişkiler olduğunu ve gerçek bir algı yönetiminin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Bernays’in tutum ve davranışı yönlendirmek için propagandadan yararlanması bir noktadan sonra PR’cının kimliğindeki etik sorunları karşımıza çıkarsa da halkla ilişkilerin gelişmesinin temelinde yatan küreselleşme sebebiyle liberal ekonominin olduğu her yerde PR’ın varlığından söz edebiliriz.