Editörlük, yayımcı ve Holmes Report’un CEO’su olan Paul Holmes, İDA 10.yil kutlamalarında halkla ilişkilerin geleceği hakkında çok detaylı ve önemli bilgileri içeren ‘’PR  Sektörunun Dünyada Degişen Yüzü’’ başlıklı bir konuşma yaptı. Dilerseniz o konuşmanın ana hatlarını mercek altına alalım.

 Bilginin tek bir elden ziyade bir çok kişiden soruştulurması o bilginin aslında gerçek anlamda ne olduğunu anlamamıza yol açar. Holmes’e göre, iletişimcinin görevi ortaya somut veya soyut birşeyler atıp, atılan şeyin üzerinde tartışmasında gizlidir.  Günümüzde oluşan piyasada ajanslara ve markalara büyük şeyler vaad edildiğine inanıyorum ve bu vaad edilen şeyler son bir kaç yılda ani şekilde gelişmiş durumdadır. Ajans ve markadan söz açılmışken ajans her daim markanın bir adım önündedir ve bu durumda markanın yaşaması için ajanslara ihtiyaç duyulmasına neden olabilir şeklinde görüşlerini yansıttı.

Karşımıza çıkabilecek durumlar kriz yönetimi konusunda evrensel boyuttadır. Dünyada PR’ın gelişmesindeki sorunlar a veya b ülkelerinde değil bütün diğer ülkelerdeki problemlerle aynıdır. Bundan sonra ki yıllarda değişimden doğan paradigmalar bizim için hem gelecek hem de fırsat oluşturmakta. Yeni dünyada bastırılmış nesil bulamayacağız dolayısıyla rekabet farklı alanlarda büyük önem taşıyacaktır. Rekabet her alanda olduğu gibi PR için  gelecek açısından risk taşıyacaktır. İşin nasıl yapıldığını bilmek önemli olacak, sürdürülebilirlik için kampanya yetersiz olacak.‘’Sonuç aramak yerine süreç aramanın PR ‘ın geleceği açısından önemli olduguna inanıyorum.’’ diyen Paul Holmes dinleyicilerin ilgisini kısa sürede üzerine topladı.

 

Hedef kitlenin tam teşekküllü analizi o kitle üzerinde başarıyı destekler. Sıranın bizlere geldiği anda, birşeyler yapmamız lazım ve bu yapılacak şey de değişimle olmalı. Piyasaya tek veya bir kaç yoldan bakamıyorsak piyasanın gelişmekte olacağını söyleyebiliriz. Halkla ilişkiler  çok kapsamlı meslek olduğu için gelecek dünyasında önemli bir yerde konumunu oluşturacak. Marka ile müşteri arasındaki köprü ise halkla ilişkilerdir ve bu aslında tek bir yoldan ibaret değildir. Bu köprünün bir çok yolu ve stratejisi olmalıdır. Elde olan tüm imkanlarıyla marka, arasındaki bağı, PR çalışanı veya çalışanları ile oluşturmalıdır. Paul Holmes ‘un konuşmasında  dikkat çeken kısım;  “PR bir iletişim değildir”. Sanıyorum söylemek istediği ‘iletişim’ değil ‘iletişimci’ olmalıdır. Söylenenden çok o durumun nasıl göründüğü ile ilgilenir .Çünkü söylenen davranışta gizlidir. Burger King ‘ın et skandalını subjektif değilde objektif olarak değerlendirirsek  şirketin ne söylediğinin  doğru olduğu kadar yaptıklarının da doğru analizi ile de  uğraşmak gerekir.

Kurumun yada oluşumun geleceğindeki itibar seviyesi ,o kurumun içinde açılması gereken itibar departmanı oluşmasını gerektirmektedir ki karşılaşıbilecek sorunlar arasında itibar eksikliği yaşanmasın. Eskisinden ziyade elimizin altında var olan muazzam bilgiler sizinle çalışacak olan kişiler veya kurumların elindedir. Dolayısıyla  tüm paydaşlar bu açıklık sayesinde etkilenecek ve işler daha zor bir hal alacaktır.

Dijital medyayı bir çoğumuzun yaptığı gibi bir evren olarak nitelendiriyoruz ve bunu görmezden gelmek olanaksız. Örneğin küçükken annemizin onaylamadığı bir şeyi almak çok zordu fakat büyüdükten sonraki durum değişti, bir fikir sahibiyiz ve ne almamız gerektiğini biliyoruz üstelik o aldığımız şey ile başkalarını etkiliyebileceğimiz bir mecra  bulunmaktadır. Aldığımız ürünün geleceğini oluşturabilecegimiz bir alandan bahsediyoruz.

O markanın itibarı dijital medya içerisindeki yorumlarda ve ortamlarda gizlidir. PR’cının geleceği kişiliğinde var olan samimiyet, saflık ve sağlamlığında yatar. Demek istediğimiz , bir halkla ilişkiler uzmanı günümüzde iyi veya kötü ilişkiler kurduğunda farkedilmektedir. Dolayısyla yanlış rekabet yapanlara kıyasla farkındalık yaratıp kendimizi gösterebiliriz. Biz PR’cıların geleceği egolarını bir kenara atıp doğru zamanda doğru öngörüyü kuruma veya kişiye söylemek, piyasada olan biteni anlamak sadece iletişim ile değil ekonomik değerleri de okuyup fikir yürütebilmektir dedi. Yaptığımız iş bir cok alanda faaliyet gösteren oluşumlara rehber olmalıdır. Kişinin istatiksel becerisi, diğer kişinin iletişimsel becerisi ile birleştiğinde, stratejik bağlamda yapılanlar farkındalık yaratabilir. Bir çoğumuzda eksik gördüğümüz hususlardan birisi ikna kabiliyetidir. Halbuki insanların duygularına dokunmak istenmesi iletişimci açısından önemlidir.

Sonuç olarak, bir PR’cının şimdiki çalışmalarının değerlendirmesi, gelecekteki işlerinin yansıması olarak görülebilir.

Halkla ilişkiler altın çağını yaşıyorsa ve bizler o çağda gelişme kaydetmek istiyorsak olasılıkları artırarak, işi şansa ve kadere bırakmamalıyız.