Hepimizin aklına kriz iletişimi dendiğinde büyük markaların, uluslararası firmaların ya da ulusal firmaların yaşadığı krizler geliyor. Birçoğumuz, dünyaca yankı uyandırmış aklımıza ilk gelen Johnson & Johnson Tylenol, Pepsi, BP gibi ciddi kriz iletişimi gerektiren örnekleri biliyoruz.

Peki ya siyasi krizler? İşte tarihin en eski siyasi krizlerinden biri olan ABD Başkanı Nixon’ın istifasıyla sona eren Watergate skandalı, medyanın gücü ve liderlik…

 Watergate Binası

17 Haziran 1972 günü Amerika Birleşik Devletleri sarsıcı bir haberle çalkalandı. Büyük bir mesele değildi, ama Watergate Otel ve İş Merkezi Kompleksi’nde yer alan Demokratik Milli Komitesi (Democratic National Committee)’ne muhtemelen hırsızlık amacıyla girdiği sanılan 5 kişi tutuklanmıştı..

Hırsız sanılan 5 kişinin asıl amacı, Demokratik Parti’ye bağlı komitenin gizli bilgilerini fotoğraflamak ve ofise dinleme cihazı yerleştirerek konuşmalardan haberdar olmaktı. Soruşturmanın derinlik kazanmasıyla ve medyanın olaya dahil olmasıyla birlikte, bu 5 kişinin Cumhuriyetçi Parti ile olan ilişkileri yavaş yavaş ortaya çıktı; harcamaları Başkan’ı Yeniden Seçtirme Komitesi tarafından finanse edilmişti. Nixon Hükumeti ilk planda bu iddiaları reddetti.

37. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Richard Nixon

İddiaları reddedilemeyecek noktaya taşıyan ise medyanın gücüydü. Bu süreçte iki gazeteci öne çıktı: Washington Post yazarları Carl Bernstein ve Bob Woodward. İsimsiz kaynaklara dayanarak yaptıkları haberler sonucunda Watergate’in izinin Nixon’a kadar sürülebilmesinde önemli rol oynadılar.

                         Washington Post muhabirleri Carl Bernstein ve Bob Woodward

Richard Nixon’ı çöküşe doğru götüren önemli meselelerden bir diğeri, özellikle Başkan olduktan sonra yaşadığı paranoya idi. Soğuk Savaş dönemi şartlarında güven duygusu yok denecek kadar azalan Nixon, Beyaz Saray’da kendisiyle yapılan bütün telefon konuşmalarını kaydediyordu. Bu işlemi gerçekleştirirken kayıtları yalnızca kendisinin dinleyeceğini düşünmüştü. Ancak Watergate ABD gündemini daha fazla meşgul etmeye ve soruşturma derinleşmeye başladığında, Nixon elindeki telefon kayıtlarını istemeyerek de olsa paylaşmak zorunda kaldı.

Nixon, 8 Ağustos 1974 tarihinde televizyonda yayınlanan ulusa seslenişinde ertesi gün (9 Ağustos) başkanlık makamından istifa edeceğini duyurdu.

Watergate Skandalından anlayacağımız üzere krizin üstesinden gelmede “lider” önemli bir role sahiptir. Ancak, Liderin krizi başarılı bir şekilde atlatabilmesi için ciddi bir kriz iletişimi çalışması gerektiği kaçınılmaz.

Medyada halk üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunda,  Watergate Skandalı bir kriz haline geldi. Kriz sırasında gazetecilik, hem iç hem de uluslararası düzeyde krizi yaymak için önemli bir araçtı.

Sonuç olarak; gelişen teknoloji, iletişim, medya ve sosyal medyanın gücü siyasi krizlere çok daha yakından tanıklık etmemizi sağlıyor. Watergate Skandalı ise tarihin en eski siyasi krizlerinden biri olmakla beraber; Liderlik, Medya ve Kriz İletişimi kavramlarını bize 1972 yılında göstermiş oldu.