Kapitalizmi ve içi boş olan bazı değerleri eleştiren, bir yandan da gülümseten filmlere bir yenisi daha eklendi: The Joneses/Örnek Aile.

Sizi bekletmeden ve çok detay vermeden kısaca filmin konusunu anlatmak istiyorum. Taşındıkları sitede herkesin gözünü kamaştıracak kadar mükemmel bir aile tablosu çizen Jones’lar, o mükemmel görüntünün altında koca bir sır saklarlar. Tüm komşuların özendiği, onlar gibi olmak istediği, bunun için de, ne kullanıyorlarsa edinmek için adeta savaşa girilen Jones’ların aslında amaçları tam da budur: Satış! Aslında gerçek bir aile olmayan bu dörtlü, tükettikleri ürünleri etraflarına pazarlamak için bir şirket tarafından bir araya getirilmiş yani gerçek hayatta birbirleriyle alakaları olmayan kişilerdir.

Dışarıya rol yaparken birbirlerine delicesine aşık rolünü hakkını vererek başaran çift; evde ayrı yataklarda yatmakta, iş dışında sohbet etmemekte, birlikte yemek bile yememektedirler. O mükemmel döşenmiş evin kimsenin olmadığı zamanki yalnızlığı, boşluğu ve soğukluğu; satış için bir araya gelmiş ‘sözde’ aile fertlerinin plastik mükemmelliği çok güzel verilmiş. Bu mükemmel çiftin mükemmel çocukları rolündeki iki genç de aynı şekilde dış dünyada herkesin imrendiği ama iç dünyalarında sorunları olan kişilerdir. Yapacağım tek eleştiri de filmin biraz absürt ve çok acele bir şekilde bitirilmeye çalışılıp, neredeyse çoğu filmin kaderi olan mutlu son ile bitirilmeye çalışılmasıdır.

Bir halkla ilişkiler öğrencisi olarak bu filmden çıkardığım birinci ders; satışın, satış psikolojisinin, belki de kendileri hakkında birçok sahici bilgiye sahip olduğumuz bazı şirketlerin bizleri etkilemek için yaptığı eylemlerin ardındaki sırların varlığı oldu. İkinci ders ise, bazı şeylerin dışarıdan göründüğü gibi olmaması, dışarıdan çok farklı görünen birtakım insanların veya olayların yapıtaşlarının bambaşka gerçekler olduğudur. Günümüzün en büyük sorunlarından biri tüketim çılgınlığı. The Joneses filmi, bu çılgınlığın aileleri ne kadar kötü durumlara getirebileceğini gösteren hoş hicivler yaparak önümüze seriyor. Kendi hayatlarımıza bir bakalım, aslında satın almak zorunda olmadığımız pek çok şeyi  tüketim çılgınlığına uyup da alıyoruz. Peki ya mutluluğumuz maddiyata bu kadar mı bağımlı hale geldi?