Black Mirror, İngiliz yapımı bir tv dizisi. Her bölüm, birbirinden bağımsız karakter ve hikayeler barındırıyor. Dizinin senaryo yazarı Charlie Brooker.

Black Mirror’un her bölümü ayrı bir teknolojik distopya tasvir ediyor. Özellikle yeni dönem teknolojik buluşların modern toplumları nasıl etkilediği veya yakın gelecekte toplumları nereye doğru evireceği eleştirel bir bakış açısıyla irdeleniyor. Ortak tema, teknolojik gelişmenin yaratmakta olduğu karanlık bir gelecek. Ancak, teknoloji karşıtlığından ziyade dizinin hicvettiği temel konu insanların teknolojiye olan bağımlılığı yani teknolojiyle ve teknolojik ürünlerle olan abartılı ilişkimizin abartılı hikayesi.

Her bölümün senaryosu, genelde gerçek bir olaydan esinlenilip olası sonuçlar abartılı bir şekilde kaleme alınmış.

Bu yazının konusu, “Nosedive” isimli 3 üncü serinin ilk bölümü. Bu bölümde iletişim ve etkileşimde bulunan her insan birbirine 1 ile 5 arası not veriyor. Facebook ya da Instagram’da aldığınız ve alamadığınız kalplerin sayısallaştırılmış hali gibi düşünebilirsiniz. Ancak, fark şurada: Her hareketiniz her an notlamaya tabi. Yolda karşılaştığınız insan, işyerinizdeki arkadaşınız, trafikteki insanlar, hizmet aldığınız ve verdiğiniz insanlar… Ve her an karşınızdakine yapmacık gülücükler atmak ve yaranarak konuşmak zorundasınız ki size düşük not vermesin.

Göze yerleştirilen bir donanımla, herkes herkesin notunu görüyor. Sahip olduğunuz not sosyo ekonomik statünüzü belirliyor. Lüks bir binada oturabilmek ya da uçakla seyahat edebilmek için belirli bir nota sahip olmak gerekiyor. Yüksek ratinge sahip kişilerden alınan bir not, nihai skor üzerinde büyük bir etkiye sahip.

Bölümün sonunda ana karakter Lacie’nin notu sıfıra düşer ve güvenlik güçleri rating sisteminin bir gereği olarak daha önce Lacie’nin gözüne yerleştirilmiş bulunan donanımı çıkararak Lacie’yi bir hücreye hapseder. Başka bir hücredeki yine rating sisteminin dışına atılmış bir adamla Lacie sohbete başlar. Lacie, düşük not verilme kaygısı olmadan serbestçe konuşmanın ne kadar değerli olduğunun farkına varır.

Çok mu abartılı geldi? Sosyal medyaya, dijitalleşmeye ve teknolojiye dair bir kara mizah gibi mi duruyor?

Daha doğru soru şu mu yoksa: Resmedilen karanlık gelecek ne zaman gelecek?

Bir sonraki yazının konusu bu.