Son yıllarda yaygınlaşıp herkesin bir yerden duymaya aşina olduğu bir kavram haline gelen post-truth kavramı gerçekten ne anlam ifade ediyor?

2016 yılında Oxford Dictionaries tarafından yılın kelimesi seçilen Post- Truth bir sıfat olarak, ‘nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu’ şeklinde tanımlanıyor. Türkçe’ye ‘gerçek-ötesi’, ‘gerçek-sonrası‘ ya da ‘post-olgusal’ şeklinde çevriliyor. 2016’dan bugüne daha da hayatımızın içine giren post-truth’un tarihi aslında çok daha eskilere dayanıyor. Öncelerde propaganda amaçlı yalan haberler iktidar tarafından üretilmekte ve geleneksel iletişim kanalları aracılığıyla yayılmaktaydı. Şimdilerde ise online kaynakların haber kaynağı olarak kullananların oranı %89 ve sosyal medyayı haber kaynağı olarak kullananların oranı ise %67 gibi yüksek oranlara ulaşmışken haber kavramı çok farklı bir boyuta ulaşmış durumda. Eskiden sadece haberi yazılı basınlardan veya televizyondan takip ederken şimdilerde habere sadece erişmekle kalmıyor doğruluğunu sorgulamadan paylaşabiliyor, yorum yapabiliyor üzerine kendimizden bir şeyler katarak yeni bir haber oluşturabiliyoruz. Bu da hem internet üzerinde hem de sosyal medya uygulamalarında haber kirliliğine sebep oluyor. Bunun sonucunda da post-truth kavramını da destekleyen gerçeklik üzerine yeni bir gerçeklik inşa ediliyor. 

Bir çoğumuz gün içerisinde sosyal medya hesaplarımızda saatlerimizi harcıyoruz. Takip ettiğimiz insanlar, sayfalar, gruplar hepsinden doğru ya da yanlış bir sürü habere ulaşıyoruz. Çoğu kişinin aynı haberi paylaştığını görmemiz haberin doğruluğuna daha fazla inanmamızı sağlarken hiçbirimiz o haberin gerçekten doğru olup olmadığını teyit etme gereğinde bulunmuyoruz. Post- truth kavramının bir diğer özelliği ise haberin doğruluğundan çok o haberin sizin duygu ve düşüncelerinizle ne kadar bağdaştığının o habere inanmanızda önemi olduğudur. Yani bu durumda gördüğümüz bir haber doğru olmasa bile duygu, düşünce ve inançlarımızla doğru orantılıysa bizimle aynı görüşte olan diğer insanlara da yayma ve daha fazla kitleye ulaşma arzusu içerisinde oluyoruz. 

Bu durumun sonuçlarını post- truth & sosyal medya, post-truth & habercilik ve post- truth & kutuplaşma başlıkları altında aylardır ülkemizde ve Dünya gündeminde olan Corona Virüsü üzerinden inceleyelim. 

Post- Truth & Sosyal Medya 

Günümüzde pazarlamadan tutun ilişki kurmaya kadar her şeyin ana merkezi olan sosyal medya neredeyse çoğu haberin ilk paylaşılan mecrası haline geldi. Deprem olduğunda bile televizyonu açmak veya haber sitelerine girmek yerine sosyal medya hesaplarımızdan nerede, kaç büyüklüğünde meydana geldiğini öğreniyoruz. Deprem gibi konularda gerçeklik üzerine yeni bir gerçeklik oluşturulması pek mümkün değilken diğer pek çok konuda bu kolaylıkla mümkün oluyor. 

Corona Virüsü’ne değinecek olursak aylardır doğru veya yanlış birçok haberle karşı karşıya kaldık. Bu bilgilerin büyük bir kısmını da sosyal medya aracılığıyla edindik. Örneğin Çin’de 1000 yatak kapasiteli bir hastanenin inşasının 48 saatte bitirilip kullanıma hazır olduğuna dair haberler ve videolar yayınlandı. Hepimiz de hayranlıkla yaptıkları işi takdir ederken aslında olay tamamen var olan gerçekliğin üzerine başka bir gerçeklik inşa etmekten ibaret. Videoları ve fotoğrafları paylaşılan hastanenin inşaatı 2018’den bu yana devam ediyordu. Bunun yanı sıra Corona Virüs’ünden etkilendiği iddia edilen bir bebeğin videosuna hepimiz üzülerek inanırken aslında video 14 Ocak 2020 tarihinde yayınlanmış olup o tarihte Çin’de herhangi bir bebekte Corona Virüs’ü tespiti yapılmamış, ilk bebek vakası 25 Ocak’ta tespit edilmişti. 

Yalnızca sosyal medya hesaplarımızdan değil WhatsApp gibi iletişim kurduğumuz uygulamalar üzerinden de özellikle önemli durumlarda çeşitli ses kayıtlarıyla insanların haberdar olmasını istedikleri kişilere Whatsapp gruplarından ileterek kısa sürede çok sayıda insana ulaşmasına sebep oluyor. Bomba ihbarı, deprem şu gün şu saatte olacak uyarıları, Corona Virüs’ünden korunmanın yolları gibi birçok aslı astarı olmayan ses kayıtları etrafta dolanırken bilinçsizse bunlara inanmayı tercih eden sayısızca insan bulunuyor. Özellikle sağlık konusunda bu tür manipülasyonlarla 45-65 yaş aralığını kolaylıkla etkileyebiliyorlar. Kısacası yalnızca Corona Virüs’ü gibi büyük konular hakkında değil gün içerişinde neredeyse yüzlerce haber için Post- truth kavramı kullanılıp bizlere sunuluyor. 

Post- Truth & Habercilik 

Habercilik kavramının tamamen değişmesi Post- truth’un daha da yaygınlaşmasına sebep oldu. Artık neredeyse herkes haber kaynağı olarak yazılı basınları takip etmek yerine online kaynakları tercih ediyor. Fakat online kaynak dediğimiz zaman internette sayısızca haber sitesi olduğunu görüyoruz. Bu da haber kirliliğine sebep olurken Post- Truth için uygun bir zemin hazırlamış oluyor. Bir haber paylaşıldığında neredeyse dakikalar içinde tüm haber sitelerinde aynı haberin çeşitli varyasyonlarına rastlarken yalan haberlerin de aynı hızla yayılmasına ve insanların kendi dünya görüşlerine uygun içeriğe yönelip içeriğe duyulan şüpheyi ortadan kalkmasına sebep oluyor. Corona Virüs’ünde de aynı durum söz konusuydu. Tıpkı sosyal medyada olduğu gibi online kaynaklı haber sitelerinde de Corona Virus’üne ait sayısızca haber vardı. Bunlardan bir tanesi de The Simpson’ın bir bölümünde Corona Virüs’ünü ele almış ve öncesinde biliyor oluşuna dair haberlerdi. ABC Gazetesi, Haber.com, Bursahaberdar, İnternet Haber, Takvim gibi pek çok haber sitesinde yer alan bu haber ve videolara bakıldığında gerçekten yıllar önce bu virüsün bilindiğine ve gerçekten de virüsün planlı olarak yayılmış olabileceğine inanmamak elde değil. 

Fakat işin aslı tamamen farklı, The Simpson’da geçen bölümde bir virüsün konu edildiği doğruyken bu virüs Çin’den değil Japonya’dan geliyor ve ‘’Osaka Flu’’ olarak adlandırılıyor. Ayrıca bölüm içerisinde küçük bir bölümünde konu edilen virüs kimsenin ölümüne de sebep olmuyor yani günümüzdeki Corona Virüs’üyle bir alakası bulunmuyor. Fakat yine Post- Truth kavramının öne çıktığı bu durumda başka bir haberi olmadığı gibi gösterip istenilen forma dönüştürüp insanları etkileyebiliyoruz. 

Post- Truth & Kutuplaşma

Post- Truth’da haberin doğruluğundan çok insanların duygu ve düşüncelerine hitap etmesi durumunda oldukça etkili olduğunu göz önünde bulundurursak bu durumun sonucunda kutuplaşma kaçınılmaz bir hal alıyor. Çoğu kişi eğer okuduğu, gördüğü, duyduğu haber veya bilgi kendi inançlarıyla ve düşünceleriyle bağdaşıyorsa hiç düşünmeden o fikrin doğruluğunu savunup arkasında durur hatta ve hatta karşı çıkanlarla tartışma haline bile girebilir. Aslında bu durumu sosyal medyada yaşamaya oldukça aşinayız. Siyasi görüş farklılıklarından tutun da futbol takımı farklılıklarına kadar her türlü farklı görüş hakkında çıkan haberleri o fikrin taraftarları karşılıklı olarak savunmaya hazır bir şekilde bekliyor. Facebook gruplarını ele alacak olursak Beşiktaş Fans adlı bir Facebook grubunda Fenerbahçe’nin antrenman yaptığı duvarda ‘’Bir şekilde kazan.’’ yazdığı iddia edilirken Beşiktaş’ın duvarında ‘’Şerefinle Oyna Hakkınla Kazan.’’ yazıyordu. Fotoğraf aslında tamamen kurmacandan ibaretti Fenerbahçe’nin duvarındaki yazı gerçeği yansıtmıyordu. Fakat sadece Beşiktaş taraftarını manipüle ederek onların içlerindeki Beşiktaş’a duyduğu sevgiyi ve güveni kullanarak Beşiktaş’a daha da bağlanmalarını sağlamaya çalışmışlardır. 

Özetle Post- Truth kavramı artık internete erişimi olan her bireyin birer içerik üreticisi haline geldiği günden beri hayatımızın neredeyse her alanında biz farkında olmadan bizlere dayatılmaya çalışan yeni gerçekliklerdir. Bu gerçeklikler özellikle insanların dünya görüşüyle bağdaştığı zaman bu yanlışları düzeltmek oldukça zordur. Medyanın temel ilkesi, hiç şüphesiz gerçeği savunmak, doğru bilgileri sunmak ve görüşleri dengelemek olmalıdır. Farklı görüşler ve gruplar arasında temasların artması, kutuplaşmayı ve çatışmayı azalttığı gibi sahte haberlerin de daha kolay fark edilmesini sağlayacaktır. Böylelikle Post- Truth’un etkilerini bir derece de olsa azaltabiliriz.