Amerikan seçimlerinin yapılmasının üzerinden neredeyse 1ay geçti, ancak seçimler ile ilgili tartışmalar hala bitmedi. Seçim sonuçlarını tanımayan Başkan Trump ve seçim kurullarına göre kazanan Biden arasında tartışma devam ederken, aslında sonuçlara etki eden durumun da başkan adaylarının uyguladığı iletişim stratejileri ve uygulamaları olduğu görülüyor.

Seçimde Trump keskin ve sert bir dil kullanırken, önceki dönemde olduğu gibi kendi doğrularının kesinliği üzerine bir söylem geliştirdi. Bu nedenle bölücü bir dil kullandığı yönünde eleştirilen Trump, kendisini destekleyen kitle tarafından ise daha fazla tutuldu. Bu tavır Trump’ın kutuplaştırıcı bir politika izlediğini gösterirken, iletişim stratejisinde de kendisine yer buldu. Trump yaptığı kampanyada rakibini sürekli eleştirip kötülerken, kendisinin yeni dönemde başkan olması durumunda uygulayacağı politikalardan çok bahsetmedi. Daha da ötesi, Trump politikalar ile ilgili propagandaya girmeyip, kendi şahsını seçim malzemesi olarak kullandı. Bu da iletişimin vaatlere değil, kişisel geçmişi ve karakteri ön plana çıkarmaya çalışmasına neden oldu.

Diğer yandan rakibi Biden ise tecrübeli bir siyasetçi olarak popülist bir iletişim çalışması yürüttü. Biden kişisel eleştiri ve vaatleri dengeli kullanarak hem Trump’a karşılık verdi, hem de seçmen kitlesinin uygulamalara odaklanmasını sağladı. Biden kendisini pazarlamak yerine, başkan seçilirse yapacağı uygulamaları ön plana çıkardı. Bu sayede insanların gelecek hakkında fikir oluşturmasına yardımcı oldu. Toplumu bölücü söylemler yerine birleştirici mesajları tercih ederek de ılımlı bir ortam yarattı. Özellikle bu strateji sayesinde kararsız büyük bir kitleyi kendisine çekti ve seçim yarışının da kazananı oldu.

Kaynak: https://www.prweek.com/article/1699438/comms-lessons-2020-us-presidential-election