Tackling the Vulnerability to Economic Crisis - Ideas Matter

Son dönemin en büyük çalışan krizlerinden biriyle karşı karşıyayız. Önce Trendyol, ardından Yemeksepeti, sonrasında Hepsijet ve nihayetinde Migros… Hayat pahalılığı çalışanla şirketleri maaş zammı konusunda karşı karşıya getirdi. Çalışanlar daha insani bir hayat için zam istiyor, şirketlerde yaptıkları zamların “sosyal medyada iddia edilenden daha tatmin edici” olduğunu savunuyor hararetle.

Sonunda da araya “sosyal medyanın akil adamı” Haluk Levent girip olayı tatlıya bağlıyor…

Gerçekten de taraflar sonuçtan tatmin oluyor mu bilmem ama ortada bir gerçek var ki ardı ardına yaşanan çalışan krizleri markaların itibarına darbe vururken “Kriz nasıl yönetilmez?” kitabına da yeni örnekler ekleniyor…

Oysa markaların anlatımına bakılırsa hepsi çalışanı baş tacı ediyor, işveren markası konusunda ödüllere doymuyor! Denklemde bir yanlışlık var. Herkes görüyor ama “mış” gibi yapmanın ötesine geçmiyor… Gidişatın sonu da iyi görünmüyor. Zira çalışanlar da artık iletişim dünyasının nimetlerinden yararlanıp derdini yüksek sesle dile getiriyor, toplumun desteğini arkasına alıyor. Hatta öyle geliyor ki bunu markalardan daha da iyi başarıyorlar. Çalışan markası konusunda “ödül” ve “söylemin” ötesine geçilmezse şirketlerin başı daha çok ağrıyacak gibi görünüyor.

Krizlerin koruma kalkanı: İtibar

Krizleri doğru yönetmek elbette önemli ancak asıl maharet krizin çıkmasını ve büyümesini önlemekte. Tam da burada pazarlama iletişiminin kadim kavramı “itibar” giriyor devreye. Zira krizlerde bir koruma kalkanına dönüşüyor itibar sermayesi. O sebeple markaların nedeni muhtelif pek çok krizle boğuştuğu bu günlerde “The ONE Awards”un 8 yıllık kapsamlı datasından kriz kalkanı “itibar” yönetiminin yeni kodlarını çıkardık… AKADEMETRE Research & Strategic Planning Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Halil İbrahim Zeytin ile birlikte yorumladığımız sonuçlar marka ve sektörlerin son 8 yıllık itibar yolculuğuna da ışık tutuyor.

E-ticarette yeni bir dönem başlıyor…

“Direct to Consumer (DTC)”… Markaların pazar yerleri yerine kendi e-ticaret kanalları üzerinden tüketiciye ulaşmasını ifade eden kavram yeni değilse de e-ticaret sektörünün en güçlü trendi konumunda. Öyle ki 2019’da Amerika’da gerçekleşen DTC ticaret hacmi yaklaşık 77 milyar dolarken, 2023 yılında bu rakamın 175 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Nitekim danışmanlık şirketi Invesp’in araştırması her 3 tüketiciden 1’inin, son 1 sene içerisinde markaların kendi internet sitelerinden alışveriş yaptığını ve yüzde 55’inin ürünleri pazaryerleri yerine doğrudan markalardan almayı tercih ettiğini gösteriyor.

Üstelik bu model hem tüm tüketici datasının markalarda toplanmasına hem de toplanan datayla kişiye özel bir deneyim yaratılmasına olanak tanıyor.

Ancak DTC’yi markalar için cazip kılan asıl neden başka: Pazar Yerlerindeki komisyonların zorlayıcılığı. DTC komisyonları aradan çıkararak markalara e-ticarette daha kârlı bir alan yaratıyor.

Barış Ermek

Kaynak; https://www.marketingturkiye.com.tr/haberler/kriz-nasil-yonetilmez/