Bu soru çok uzun zamandır yanıt bulamayan sorulardan (hatta belki de hiç bulamayacak olanlardan). Çünkü her ikisinin de avantajları ve dezavantajları var ve aslında, her kurum için seçilecek yol, doğru daha farklı. Çünkü PR, ‘one size’ bir kıyafet değil. Aksine, herkes için özel üretim ve farklı kalıpları var. Peki geleceğin PR’cıları, hangisini seçmeli, hangisi daha kazançlı? Peki ya kuruluşlar hangisini tercih etmeli? Biz sizlere biraz açıklayalım, kararı siz verin.

 Ajansla başlayalım;

 Eğer ki bir ajans PR’cısı olmaya karar verirseniz, bir gününüzü birden çok ve farklı tipte müşteriyle, birbirinden farklı projelerle doldurabilirsiniz. Yani, çeşitlilik açısından ajans 1-0 önde. Ve tabii bu daldan dala atlamak beraberinde hızlı bir tempo getiriyor. Ajans PR’cısı olmak istiyorsanız, birden fazla işi aynı anda yapabilme yeteneğinizin oldukça gelişmiş olması gerekiyor. Zamanı çok iyi yönetmeyi becerebilmek ve stres altında saatli bir bombaya dönüşmemek şart.  Eğer “Ben bu işi kotarırım.” diyorsanız, ajanstaki çeşitlilik dolayısıyla öğrenecekleriniz daha fazla, tecrübeleriniz daha derinlemesine olacak. Ve tabii, çeşitli müşteri kartelasında, en çok neyin hoşunuza gittiğini seçebilecek, uzmanlık yapmak isteyeceğiniz alana bile karar verebileceksiniz.

 In-House PR’a gelince;

Stratejinize ve yol haritanıza odaklanma şansınız her zaman daha fazla. Ayrıca, ajans çalışanı olarak sadece ‘önerilerde’ bulunabilir, danışmanlık yapabilirsiniz. Ancak In-House PR’cıysanız son söz her zaman size ait olur. Tüm kampanyanın mucidi de, yöneticisi de sizsiniz. İpler sizin elinizde. Bir şirketin içerisinde çalışmaya karar verirseniz, şirketin sektörünün ilginizi çektiğinden veya uzmanlık alanınızda olduğundan emin olmalısınız. Çünkü In-House çalışıyorsanız tek bir müşteriniz olacak. Üzerinde çalıştığınız konuda tutkulu ve ilgili olmanız çok önemli. Her projeye çok daha derinlemesine dalacaksınız. Yalnızca belirli noktalara dokunmak yerine baştan sona, her adım sizden sorulacak. Eğer, uzun süre benzer işler yapmak, belirli konularda derinlemesine uzmanlaşmaktan hoşlanıyorsanız In-House PR’cılık size göre.

 Olaya kurum açısından yaklaşacak olursak; çalışılacak ajansın kuruluş zamanı, deneyimi ve kurumun ihtiyaç duyduğu hizmet gibi faktörler, size bu işin kaça patlayacağını belirliyor olacak. Daha farklı ve fazla müşteri ile ilişkisi olan ajanslar, kurumlara yeni yollar ve kapılar, ortak çalışmalar da sunabiliyor.Genellikle, In-House PR’cılardan daha fazla kaynakları var. Ajansla çalışıyor olmak daha fazla tecrübe sahibi biriyle ortak olmaya işaret ediyor. PR ajansları, olayları daha geniş ve bağımsız bir açıdan gözlemleyebiliyor. Zaman konusuna gelince, PR ajanslarının halletmesi gereken daha çok mesele ve daha fazla müşterileri olduğu için belki ihtiyaçlarınızı yeterli hızda karşılayamayabilirler. Ancak aynı şekilde, eğer In-House ekibinizde az sayıda çalışandan oluşuyorsa, işlerin sarkması ve çözüme daha geç ulaşması muhtemel. Yani bu noktada değişkenler de çok, sonuçlarda. Ancak tabii, hiç bir ajans, sizi içerideki, kendi PR ekibiniz kadar iyi tanıyamıyor, kurumun işleyişini o kadar iyi bilmiyor. Ayrıca, In-House PR ekibi, her krize veya soruna daha çabuk müdahale edebiliyor. Çünkü zaten her olana tanıklık ediyorlar. Her aşamayı daha yakından inceleyebiliyorlar. Bunlara ek olarak, In-House PR’cınızın tüm dikkati sizde ve odak noktası sizsiniz. Dolayısıyla daha fazla verim alabilecek olmanız da muhtemel.

 Yani, hangi yolu seçerseniz seçin her zaman avantajları ve dezavantajları olacak. Ancak ne tip olursa olsun, iyi yapılan PR başarınızın en büyük destekçisi.