Post-truth sıfatı hayatımızda git gide yaygınlaştı, kavramı çevremizdeki ve dünyadaki örneklerle ilişkilendirmek artık çok daha basi tbir hale geldi. Post-truth’u ilk defa duyanlar için kelimenin anlamını bir kez daha ele alalım: Nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu. Ayrıca 2016 yılında Oxford sözlüğü bu sıfatı yılın kelimesi olarak seçti.
Yalan ve aldatma nasıl gündelik toplumsal refleksler haline geldi? Birinin yalan söylediğini bile bile neden onu onaylarız? Nasıl oldu da kamuoyunu gerçeklerden çok kanaat ve duygular belirlemeye başladı?
Keyes, ‘Günümüz Dünyasında Yalancılık ve Aldatma’ alt başlığını verdiği Hakikat Sonrası Çağ adlı kitabında; özellikle İngiltere’deki Brexit oylaması ve Trump’ın başkanlığa geldiği ABD seçimleri sonrasında hatırlanan ve hızla popülerleşen bu kavramın, yaşamın farklı alanlarına nasıl sızdığını anlatıyor. Ayrıca toplumsal refleksler haline gelen yalanın ve aldatmanın siyasal, sosyal ve iletişimsel alanı, kısacası toplumu nasıl biçimlendirdiği üzerine teorik yaklaşımları da kapsamlı bir şekilde okuyucuya sunuyor.Yazar, hakikat bağlamında ahlaki birtakım çıkarımlar yapıp günümüz manzarasını, yakın geçmişteki dönüşümlere değinerek okuyucuya aktarıyor. Bilgi ile bilgi olmayan, hakikat ile yalan arasındaki mücadele ve gerilimin kıyasıya sürdüğü zamanımızda yazar, ‘gerçeği duyma becerisinin en az gerçeği söyleme becerisi kadar çaba gerektirdiği’ni de hatırlatırken bunun için kişiler arasındaki mesafenin kapanmasının şart olduğunu da ekliyor. ‘Hatları düzeltilen, yeniden düzenlenen ve süslenmiş kamusal kişilik’in meydana getirilişine dikkat çeken Keyes, hakikat sonrası çağın rol kesen bireylerini resmediyor.
Yalanın sıradanlaştığı yaşamda, etrafımızdaki yalancılığa şaşırmaktan da kendimizi alamıyoruz, itiraflarımızı bile gerçeği örtme amacıyla kullanıyoruz, vicdanın demode sayıldığı ve ahlaki pusulanın şaştığı bir toplumda yaşıyoruz.