Fügen Toksü, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra İ.Ü. İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nde MBA yaptı.
MESS İşveren Sendikası’nda Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevini yürüttü. Kamu kurumlarıyla iletişim, Sivil toplum kuruluşları ve paydaş iletişimi, işveren markası ve sektör örgütlerinin halkla ilişkiler, medya ve yayıncılık faaliyetleri konusunda uzmanlık kazandı.
2001 yılında Toksü ve Chase Halkla İlişkiler’i kurdu. Toksü & Chase bünyesinde aynı zamanda internet yayıncılığına da başlayarak “Altın Örümcek” ödüllü www.otoalsat.com otomotiv portalını, www.halklailiskiler.com halkla ilişkiler platformunu faaliyete geçirdi. Ayrıca, dijital alanlardaki faaliyetlerine Türkiye’nin tanıtımına yönelik hazırlanan www.cometoturkey.com ve www.visitingistanbul.com portallarını ekledi. Web sitelerinin stratejik yapılandırılması, yönetimi ve elektronik iletişim, sosyal medya uygulamaları konularında uzmanlık kazandı.
Türkiye’nin tanıtımı hedefiyle, TOBB, TÜSİAD, TiM ve TÜHİD ‘in de içinde bulunduğu 13 sivil toplum kuruluşu tarafından oluşturulan Türkiye Tanıtım Konseyi’nde 2.5 yıl fiilen görev yaptı.
ODD-Otomotiv Distribütörleri Derneği ODD Gladyatörleri İletişim Ödülleri, Altın Pusula Türkiye Halkla İlişkiler Ödülleri, Aydın Doğan Vakfı Genç İletişimciler Yarışması, Kredi Kayıt Bürosu “Hayal Edin Gerçekleştirelim” Sosyal Sorumluluk Yarışması ve daha bir çok yarışmada jüri başkanı ve üyesi olarak yer almaktadır. Ayrıca, birçok ulusal iletişim yarışmalarında yer almıştır ve uluslar arası Web Awards ödüllerinde de jüri üyesidir.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Fakültesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi, Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi, Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi, Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi, Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Lisans ve Yüksek Lisans Bölümlerinde ve İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Halkla İlişkiler bölümünde Öğretim Görevlisi olarak ders verdi. Halen, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Enstitüsü Sosyal Sorumluluk Yüksek Lisans programında ders vermektedir.
Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yayınlanmış iki ders kitabı ve yeni medya konulu bir uluslararası tebliği bulunuyor. İletişim sektörü adına iletişim fakültelerinde, gazete ve televizyonlarda çok sayıda programlara katılarak görüşleri, makaleleri ulusal ve uluslararası sektör yayınlarında yer almaktadır.
Fügen Toksü ile mesleğimizin gündemindeki konuları, dününü ve yarınını onun gözlerinden görmek için bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisine samimiyeti ve tecrübelerini bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz.
S. Hem internet yayıncılığı hem iletişim danışmanlığı kimliğiniz var. İki meslekte de başarılı biri olarak değerlendirirseniz, medya mensupları ve halkla ilişkiler profesyonelleri arasındaki doğru iletişimin gereklilikleri nelerdir?
C. Öncelikle bir haber üretim süreci var. Bu haber üretim sürecinde ne kadar medya haberi okuyucuya aktarmaya çalışıyorsa, markalar tarafı da ajanslar veya kurumsal iletişimciler kanalıyla medya ve markalar arasında bu haber akışını sağlamakla yükümlü oluyor. İletişim departmanı ya da ajans- kurum- medya üçgenini düşündüğümüzde, arada muhakkak bir iletişimci olması gerekiyor. Burada 3 önemli sır mevcut, birincisi verilen bilginin gerçekten haber değeri taşıyor olması. İkincisi iletişimi iyi yönetebilmek, bir üçüncüsü ise bu ilişkiyi mesleki etik ilkeleri çerçevesinde yürütebilmek. Bu üç ilke sağlandığı müddetçe medya iletişiminde büyük problemler yaşanmaz. Tabii anlayışı da ön plana almamız lazım; medyanın sayfaları belli, taraflılığı nedeniyle koyabileceği haber sınırlaması olabilir -doğru veya yanlış, bunu tartışmıyoruz- . İletişimciler olarak bizim de görevimizin medyaya haberi aktarmak, aktardıktan sonra bu sınırın medyayla ilgili olduğunu kabul etmek olduğunu bilmemiz, iki tarafın da işini doğru yapabilmesi açısından önemli.
S. Bu kadar çok haberin arasından etik sınırlar içinde kalarak markamızı öne çıkarmak nasıl mümkün olur?
C. Bunu haber içeriğinin niteliğiyle sağlayabiliriz. Bir bilgi haber niteliği taşıyorsa, medya bunu zaten atlamaz. Bir haberi zoraki yayınlara koydurmak, bir ya da iki kere mümkündür, devamlılığı olmaz.
S. Medyanın alan probleminden, sayfa sınırından bahsettiniz. İnternet medyasının yaygınlaşmasıyla bu problem ortadan kalktı diyebilir miyiz?
C. Evet ama bu gelişme ulusal medyanın etkisinin azalmasına sebep olmadı çünkü dijital haber çok fazla. Yazılı medyadaki haber kontrolü dijital medyada yok, bir etik problemi var, bu sebeple her haberin güvenilirliği farklı. Bir avantaj olarak gazete alan problemi sebebiyle portföyüne koyamadığı, biriken haberleri internete koyabiliyor ve bu haberin okunurluğunu ölçebiliyor. İnternette net bir ölçümleme durumu var.
S. Basılı medya ve internet medyasını karşılaştırırsak, bizim için avantaj ve dezavantajları nelerdir?
C. Basılı medya şuan için daha güvenilir. Daha derin, detaylı, süzülmüş, habere ulaşılıyor. İnternet medyası ise çok daha hızlı ama haberin Güvenilirliğini sağlamak açısından biraz daha dikkat etmek gerekiyor. Hayat artık mobilde olduğu için, gazete gençlerin ilgisini çekmediği için farklı sistemlerin geçiş sürecindeyiz. Ben buraya daktilodan geldim, dijitale ilk girenlerden biriyim siz ise içinde doğdunuz. Sizler için de çok ciddi bir çalışma alanı oluşuyor, artık dünya dijitale doğru evriliyor.
S. Günümüzde sosyal medya da bir haber alma aracı haline geldi. Bu süreçle birlikte “sosyal medya kanaat önderleri” çıktı karşımıza, yani “influencer”. Bu kişiler aracılığıyla kullanıcıların hayatına girmek etik mi?
C. Eskiden de bu kişiler halka erişmek adına kullanılırdı fakat bunlar nitelik olarak kaliteliydi ve bu sebeple kanaat önderiydi. Artık sosyal medyada rakamlar birinci kriter. O rakamdaki kişinin niteliği bizim kanaat önderi olmak açısından uygun bulduğumuz bir nitelik değil. Bu çok yeni bir sistem, yıllar içinde bu sistemler uygulandıkça bu alanın da etik kodları oturacak ama tıklama sanıldığı kadar önemli bir gösterge değil. Güvenilirlik ve itibarı göstermiyor.
S. Bu belirsiz ortamda iletişimciler dijital dünyaya ayak uydurmak için neler yapmalı?
C. Birincisi iletişimi iyi bilmek. Bu bilgiye sahip olmak önemli çünkü tüm sistemlerde işin temeli aynı, kullanım alanları farklılık gösteriyor. Dergide, yazılı medyada, radyoda, dijitalde pratiklerimiz farklı ama temel olan mesajı iletmek. O mesajı bazı mecrada görüntülü, bazı mecrada sesli, derin ya da kısa verebiliyoruz. Dijitaldeki yapılanmaya göre bizim uygulama şekillerimiz de değişiyor. Burada iletişimciye düşen görev mesajın iletileceği mecrayı ve kitleyi iyi tanıyıp, mesajı buna göre hazırlamak.
S. Sosyal medya kitleleri tanımak için önemli bir mecra haline geldi. Buna son dönemde Facebook kriziyle gündeme gelen dataların izinsiz kullanımını örnek verebiliriz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
C. Aslında biz bu bu veri kullanımlarına çoğu zaman kendimiz izin veriyoruz. Bu bilgilerin farklı amaçlarla kullanılabileceğine dair tehlikeyi de son dönemlerde yeni yeni öğreniyoruz. Dediğim gibi, bu bir geçiş süreci. Bu krizin patlamasından sonra kimse bunu tekrar yapamayacak. Kişileri tanımak ve buna göre mesajı, konumu, içeriği aktarmak tabii ki doğru bir yaklaşım, izinli yapıldığı sürece.
S. Facebook’un yaşadığı krizi ve sürece yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
C. Gözlemlediğim kadarıyla kriz yönetim süreci yanlış yapılmadı. Çok hızlı bir özür dilendi, hata kabullenildi. Şunu göz önünde bulundurmak lazım, ne kadar dev markalar olursa olsun bu isimlerin arkasında kısa bir geçmiş var. Ayrıca verileri herkes topluyor. Geçenlerde, daha önce hiç bulunmadığım bir yerde sistem beni tanıdı ve adımla “hoşgeldiniz” dedi. Bu hoş bir durum değil fakat biraz da bizim kolay yaşama isteğimizle alakalı. Bir sisteme üye olmak yerine Facebook ile bağlanmayı kendimiz seçiyoruz, bu problemi sistemleri kullanım şeklimiz getiriyor. Biz de kendi sistemlerimizi daha sıkı kurmalıyız, bu dünyaya yeni yeni uyuyoruz. Doğru olan bizim kendi kontrolümüzü yapmamız. Açık bırakılan bir kapıdan herkes girer.
S. Kriz iletişimi konusunda, “markalar bunları kesinlikle yapmalı” diyeceğiniz davranışlar nelerdir?
C. Birincisi, kriz gelmeden tedbirlerin alınması. “Misafir her an gelebilir, ben hazır olayım” biz buna kriz öncesi evre diyoruz. Kriz herkesin hayatına girebilir; kişiler ülkeler, şirketler… Bu sebeple çalışanlar kendi alanlarında olası krizleri düşünüp buna göre hazırlıklı olmalı. Diyelim ki tüm bu hazırlıklara rağmen bir kriz durumu oluştu, bunun bir kriz olduğunu bir an evvel kabullenmeli ve eğer hatalıysak bu hatayı kabul etmeliyiz. Burada iki konu var; kriz yönetimini bilmemiz ve kriz yönetimi iletişimini bilmemiz.
S. Sizce bir iletişimcinin olmazsa olmaz özellikleri nelerdir, kişisel gelişim alanında bize nelere yoğunlaşmamızı önerirsiniz?
C. Öncelikle Türkçe’nin doğru kullanımı, bireysel ilişkilerin doğru kullanımı çok önemli. Bunun yanında hoşgörülü olmak, çalışkan olmak, işinize karşı özverili olmak… Bunlar hem bireysel olarak, hem mesleki olarak önemli noktalar. Zaten iletişimciler için önemli olan özellikler hocalarınız tarafından derslerde de belirtiliyor.
S. “Ben bunu doğru yaptım, bu sebeple başarılı oldum” dediğiniz bir özelliğiniz var mı?
C. Öğrenmeye meraklıyım, dijitale ilk girenlerden biriydim. Çalışmayı seviyorum, sivil topluma büyük önem veriyorum. Hayatın özü çalışmak, çalışmak, çalışmak. Kolaycılığa kaçarak başarılı olmak diye bir şey yok.