İçinde yaşadığımız dönemde, her ne kadar medya araçlarının gelişmesiyle teknik olanaklar artmış olsa da, profesyonel anlamda iyi iletişim kurabilmek hala zor ve karmaşık bir beceri. İletişimin doğası gereği, kitlelere hitap etmek için mesaj üretilmesi gerekiyor. Bu mesaj günler, saatler ve hatta aylar süren beyin fırtınaları sonucunda ortaya çıkıyor ve içeriğe dönüşüyor. Yine iletişimin özüne dönecek olursak, üretilen içerik her ne kadar kaliteli olursa olsun, onu algılaması gereken kitleler tarafından tam olarak benimsenmediği, algılanamadığı sürece başarısız oluyor. Bu noktada, son yıllarda adını sıkça duymaya başladığımız bir terim karşımıza çıkıyor: içgörü. Peki sözlükteki anlamı ‘’kendi duygularını, kendi kendini anlayabilme yeteneği’’ olan içgörü, iletişim evreni için ne ifade ediyor? İçgörü tam olarak, hitap edilen kitlelerin ne düşündüğünü detaylı şekilde çözümleyip, buna uygun olarak iletişim stratejileri geliştirilmesi konusunda kolaylık sağlayan bir araç. İyi bir içgörü sayesinde, üretilen mesajın, mesajı algılaması gereken insanlar tarafından içselleştirilme ihtimali artıyor.

İyi bir içgörünün anahtarı nedir?

Hiç şüphesiz iyi bir içgörü oluşturabilmek için, öncelikle detaylı bir gözlem ve veriye sahip olmak gerekiyor. Hedef kitle şu an ne düşünüyor, ne istiyor? Hedef kitlenin kullanıcı alışkanlıkları neler? Bir markayı yönetiyorsanız, bu kitlenin sizin markanız hakkında düşündüğü şeyler neler? Tüm bu bilgilere sahip olmadan içgörü oluşturmak, temeli sağlam olmayan bir binayı inşa etmeye benziyor. Neyse ki son yıllarda internet sayesinde veri toplama imkanın artmış olması, içgörüyaratmak isteyenlerin işini kolaylaştırıyor.

İyi bir içgörü için sadece gözlem ve veri yeterli mi?

Sadece gözlem ve veri, iyi bir içgörünün oluşması için gerekli ortamı oluşturuyor fakat yeterli olmuyor. Edinilen bilgilerin, anlamlandırılması ve dolayısıyla yoğun bir sorgulama aşamasından geçmesi gerekiyor. Örneğin, hitap ettiğiniz kitlede son zamanlarda meydana gelen farklı bir eğilim görüyorsanız bunun nedenini araştırıp, neden-sonuç ilişkisi kurmanız gerekiyor.

Başarılı bir içgörü örneği: ‘’İhtiyacım olan tam da buydu!’’

İsveç kökenli, Dünya’nın en büyük mobilya şirketlerinden biri olan IKEA’nın akıllı telefonlar için ürettiği artırılmış gerçeklik içeren katalog uygulaması, başarılı bir içgörü örneği. Bilindiği gibi, ürün kataloğu IKEA’nın müşteri iletişiminde önemli bir yer tutuyor. Fakat mobilya satın almak isteyen insanlar, katalogda gördükleri ürünlerin evlerinde nasıl duracağı konusunda şüphe içindeler. IKEA, müşterilerinin bu sorununu, katalogdaki ürünlerin telefon kamerası sayesinde herhangi bir yere sanal olarak yerleştirilebildiği bir uygulama üreterek çözdü. Bunu da hoş bir reklam filmi ile duyurarak, hem kendini teknolojiye ayak uyduran bir firma olarak konumlandırdı hem de müşterilerilerinin zihninde ‘’işte tamda istediğim buydu!’’ cümlesinin yankılanmasını sağladı.

Görüldüğü gibi, içgörü oluşturmak için temel aşamalardan geçildikten sonra, iletişim stratejileri kurulmaya başlanıyor. Bu stratejiler, kimi zaman bir reklam filminde, kimi zaman PR kampanyasında karşımızda içerik ve çözüm olarak çıkıyor. Eğer ‘’burada anlatılan hikaye tam olarak beni yansıtıyor’’ diyebiliyorsak, birileri içgörü yaratma konusunda doğru yoldan gitmiş demektir.

Kaynak için tıklayın

Kaynak için tıklayın

Kaynak için tıklayın