2014‘te gösterime giren ilk film, hem Disney’in hem de Charles Perrault’un – “Uyuyan Güzel” in tatmin edici bir tekrarı; bu akıllıca uyarlamanın yüzyıllardır süregelen,kadınlara yönelik baskıcı fikirlerin nasıl şekillendiğinin bir göstergesi. Revizyonist bakış açısında, Angelina Jolie‘nin canlandırdığı karanlık, tehlikeli peri, doğuştan kötü birisi değildir ancak yaşadığı büyük bir haksızlığın ardından tüm gücünü bir intikamla harcar.
Jolie‘nin sinsi hali, hacimli kanatları ve iki muhteşem taç kornasıyla oynadığı Maleficent, daha önceki filmin en büyük özel efektiydi. Aynı zamanda ilk filmde akıldan kalan bir başka karakterde, bir zamanlar bir kral tarafından sık sık ezilen, sık sık kendisini i tehlikeye sokan türden birisiydi,Malefizin ilk ve büyük aşkı.Kralın varisi olacak tahtı Malefizi‘i baştan çıkarıp uyutarak ve ardından Malefizi’in sihirli güçlerinin bir metaforu olan kanatlarını keserek kazanmıştı. Orijinal “Maleficent” ile ilgili en sıradışı şey, anlatı ağırlığının uyuyan bir prensesi kurtaran klişe bir aşktan,Başta ‘kötü‘ etiketiyle tanıdığımız Malefizi’in prensesle anne-kız ilişkisi kurabilen birisine dönüşebilmesiydi.
Malefiz’in ikinci filminde bir peri masalının kadın figürünün iktidara geçmesininin ardından bir savaş filmine dönüşmesini görmek ilginçti.
Filmde kötü kadın karakterimizin bir zamanlar düşmanken bir zamanlar kahraman olabileceği izleyiciye geçiyor.Tıpkı bir başka Disney filmi olan ‘Frozen‘ daki gibi kadınların karmaşık olabileceği ve kendilerini haklı çıkarmak için kurtarıcı bir prense ihtiyaçları olmadıklarını çıkarabiliyoruz.Filmin ekibi neredeyse aynı.Angelina Jolie, Elle Fanning, Sam Riley ve üç kğçğk geveze peri yine bizimle. Michelle Pfeiffer yeni bölümün kötüsü olarak karşımızda.
Sonuç olarak hem peri masallarından hoşlanıyor hem de klişe sonları bayağı buluyorsanız Malefiz:Kötülüğün Gücü filmini izlemenizi tavsiye ederim.