Toplumdan aldığını topluma geri verme üzerine kurulu olan filantropi, çok zengin kişilerin, sahip oldukları varlıkların bir kısmını veya büyük çoğunluğunu topluma bağışlaması davranışına deniyor. Bu kişiler, sahip oldukları vakıflar veya yardım kuruluşları aracılığı ile sahip oldukları şirket hisseleri veya diğer tüm maddi varlıklarını insanlığa katkı sağlayacak şekilde geri veriyor. Özellikle Bill Gates’in önderliğinde başlayan bu hareket, Amerika ve Avrupa’da yüzlerce milyarder tarafından desteklenirken, ortaya da insanlığa katkı sağlayacak milyarlarca dolarlık bir kaynak yaratıyor.
Filantropi kendi içerisinde her ne kadar topluma katkı kaygısını taşısa da, kendisini bir PR aracı olmaktan da kurtaramıyor. Filantropi, uygulayıcı kişilerin şirketleri için aslında topluma değer katan bir algı yaratıyor. Örneğin, Bill Gates bugüne kadar kendi vakfı aracılığı ile 30 milyar doların üzerinde nakdi yardımda bulunmuş ve şirkette sahip olduğu hisselerin %99’unu da vakfa bağışlamış. Bu noktada insanlar Microsoft firmasını aslında doğrudan toplum için değer yaratan bir noktaya koyuyor.
Filantropi, markalar için yardımsever, toplumsal katkı sağlayan, duyarlı gibi etkilere sahip bir yere koyuyor. Marka için bir temsil figürü olan şirket sahipleri de kendi isimleri ile birlikte markalarını da yükseltiyor. Bu da PR için doğru bir zemin hazırlarken, çeşitli uygulamalar ile markanın prestijine ve imajına katkı sağlama imkanı sunuyor.
Filantropi asla yardım edilen miktar ile alakalı bir durum olmadığı için bir noktada kişinin kendisini farklı bir etiket ile ifade etmesine yarıyor. Yardımsever sözcüğünün yerine filantropi sözcüğü ile daha adanmış bir algı yaratılıyor ve bu da yine marka-şirket için ek bir toplumsal algı katkısı sağlıyor.