İzmir depremi, kriz döneminde yapılan yardımların önemini bir daha gösteriyor. Geniş bir kesimin etkilendiği doğal afet durumlarında, herkesin elinden geleni yapması ve topluma katkı sağlamaya çalışması önemli bir dayanışma örneği oluyor. Özellikle büyük marka ve kurumların da katkı sağladığı bu durumlar, kendi içerisinde bir halkla ilişkiler faaliyeti haline de geliyor. 

Kriz yardımları bazen sessiz bir şekilde yürütülürken, bazen farklı platformlardan duyurularak da ilerliyor. Örneğin, Ankara Büyükşehir Belediyesi, İzmir’e farklı yardımlar gönderirken, bunların hepsini sosyal medya ve televizyon aracılığı ile de yayınladı. Bu da aslında belediyenin en üst yöneticisi Mansur Yavaş’ın ılımlı ve yardımsever siyaseti için bir PR ortamı sundu. Benzer şekilde farklı belediyelerden de yardımlar gelirken, bunların medyaya yansımaması ise PR imkanını kısıtladı.

Krizlerde her ne kadar iyi niyet ön plana çıksa da, markalar için bir avantaj yarattığı da kesin. Yemeksepeti CEO’su Nevzat Aydın, depremden sağ çıkan Elif bebeğin hayatı boyunca eğitim masraflarını üstleneceğini Twitter üzerinden açıklaması da hem kendisi adına hem de şirketleri adına olumlu bir PR imkanı yarattı. Aydın’a farklı tepkiler gelse de içerisinde bulunduğu yardım durumu, genel anlamda olumlu imaj yarattı.

Kriz durumlarında PR’ın dengeli tutulması da önem gerektiriyor. Çünkü toplumun çıkarcı bir algı yakalaması markalar için zedeleyici bir durum da yaratabilir. Yapılan yardımları abartarak göstermek, göze sokmak gibi hareketler markaların yardımlarını PR kapsamında çıkararak reklama sokuyor ve kriz anında olması da negatif tepkilerin gelişmesine neden oluyor.

Kaynak: https://www.ereleases.com/pr-fuel/getting-a-pr-boost-through-charitable-donations-and-corporate-sponsorships/