Günümüzde hemen hemen her bireyin dijital ayak izi bulunuyor. Kullandığımız cihazlar, hesabımız bulunan uygulamalar ve internet siteleri, bu ayak izini kopyalayan ve kendi amaçlarına göre de kullanan sistemlere sahipler. Özellikle pandemi ile birlikte dijital tüketim daha da artmış durumda ve markaların eline daha yüksek sayıda veri geçiyor. Bu durum ise müşteri verisinin nasıl kullanılacağı ile ilgili farklı sorular ortaya koyuyor.

Kullanıcıların mahremiyeti, özellikle Google, Facebook gibi büyük şirketlerin yaptığı uygulamalar nedeniyle daha fazla önem kazanmış durumda. Buna karşılık, firmalar kendi stratejilerini geliştirirken, hem hukuki, hem de etik olarak bazı sınırları da çizmek zorunda kalıyorlar. 

Müşteri verisi kullanmak adına farklı yollar izleniyor. Bunlardan en yaygın olanı ise çok uzun sözleşmeler içerisine yedirilerek kişilerin onayının alınması. Kullanıcıların bu sözleşmeleri okumayacağını bilen markalar, basit bir onay butonu ile veri kullanım iznini alıyor. Ancak bu durum, istismar edildiğinde marka için negatif algı yaratıyor. Çünkü kullanıcıların yoğun pazarlama mesajlarına maruz kalması, marka ile ilgili düşüncelerini kötü yönde etkiliyor. 

Diğer yandan, kampanyadan faydalanma karşılığı onay alımı da diğer çok kullanılan yöntem. Müşteriler istedikleri kampanyayı kullanmak için onay vermeye zorlanıyor ve rıza olmadan kişisel bilgi kullanım izinleri alınıyor. Bu durum kısa vadede müşteriyi mutlu ediyor, çünkü veri karşılığında çıkar elde ediyor. Ancak bu çıkar durumu tekrarlanmadığında sorun hissedilmeye başlanıyor. 

Müşterilerin kişisel olarak verilerini kullanmak pek çok kişi için rahatsız edici bir durum. Ancak markalar bu durumu farklı şekilde kullanabilir. Özellikle micro veriler yerine macro veriler üzerinden müşteri profilleri oluşturmak ve bunlara göre iletişim ve strateji kurgulamak hem mahremiyet sorunlarını azaltabilir hem de veri sömürüsü görüşünü ortadan kaldırabilir.

Kapak İçin Tıklayın.