Kurumların sosyal yönü her geçen gün daha önemli hale geliyor ve bu nedenle, kurumlar da bireyler gibi sosyal konularda fikir sahibi olmak durumunda kalıyor. Cinsiyet eşitsizliği, LGBTİ hakları, azınlık gruplar, gelir adaleti gibi bir çok konuda kurumlar açıklamalarda bulunuyor ancak bu da kurum imajı açısından riskli bir durum ortaya çıkarıyor. Sosyal konular genel anlamda bütüncül bir perspektif sağlasa da her zaman farklı düşünen bireyler de yer alıyor ve bu da kurumlar açısından çatışma ortamı yaratıyor.

Özellikle siyasi konularla kesişen ve hakim gücün aksi yönde belirtilen ifadeler kurumlar için ciddi zorluklar çıkarıyor. Örneğin, Türkiye’de toplumun büyük kısmı LGBTİ hakları ile ilgili olumsuz görüşe sahip ve kurumların bu konuda yapacağı destekleyici açıklamalar ve şirket politikaları toplumdan ciddi tepkilere neden olabiliyor. 

Halkla ilişkiler, toplum ile sürekli iletişimde olan ve toplumun hassas noktalarını bilen bir fonksiyon olarak, sosyal konularda kurumu yönlendirmede önemli bir görev üstleniyor. Kurumun sosyal tutumunun belirlenmesinde toplumsal tepki önemli bir yer ediniyor. Kuruma karşı zarar yaratabilecek açıklamalar yapmak yerine şirketin tarafsız kalması gereken alanlar belirlenerek olumlu veya olumsuz tepkilerden uzak kalmak tercih ediliyor. Halkla ilişkilerin görevi ise kurumun sosyal konulardaki olumlu algısını yitirmeden zararlı konulardan uzak kalabilmesini sağlamak. Kurumun sosyal olarak proaktif bir algı yaratması için ise genel kabul gören konularda faaliyetlerde bulunması ve açıklamalar yapması bekleniyor. Kurum için belirli konular üzerinden yaratılan olumlu sosyal kredi, problemli alanlarda sessiz kalınması ve kurum açısından risklerin bertaraf edilmesi için fırsat sağlıyor. Halkla ilişkiler, toplumun nabzını ölçerek, sosyal konuları kategorize ediyor ve bu sayede kurumun dahil olması gereken alanları belirliyor. 

Kaynak İçin Tıklayın.