Dünya Gazetesi çalışanları Selçuk Altun ve Ferhat Bolat ile gazetecilik mesleğinin bugünü ve PR – gazetecilik arasındaki ilişkiyle ilgili keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

 

Kendinizden kısaca bahsetmenizle başlayalım isterseniz.

Ben Ferhat Bolat. Aslında İşletme Bölümü mezunuyum, 1998 yılında bilgisayar yeteneklerimi geliştirmek için babam aracılığıyla girdim Dünya’ya. Gazetecilik konusunda yetenekli olduğumu fark edince devam etme kararı aldım. Şuan Yazı İşleri Müdürüyüm.

Adım Selçuk Altun. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik mezunuyum, 2004 yılından beri Dünya Gazetesi’nde çalışıyorum. Online Haber Müdürüyüm.


Hem gazete hem  internet tarafındasınız bu işin. Online yayıncılık ve klasik, basılı yayıncılık bambaşka iki kavram gibi görünüyor. Nedir farklar?

Selçuk Altun:  Online boyuta geçildiği zaman farklı kaygılar giriyor işin içine, tıklanma sayıları gibi. Daha esnek oluyorsunuz ister istemez. “Öyle bir şey yaptı ki…” “Şok şok şok!”  Orada amaç okuyucunun haberi tıklaması ve sayfada kalması, buradan para kazanılıyor. Öyle bir noktaya geldi ki artık, başlıklar, fotoğraflar… Çoğu gazetenin internet sitesinde kullandığı başlıkları gazetesinde göremezsiniz, kullanmaz ama oradaki hedef farklı olduğu için yapılıyor. Gazete ve internet bambaşka, kitleleri de. İkincisi de şu, internet daha ölçümlenebilir bir ortam. Siz gazete olarak “Ben bugün 200 bin sattım.” Dediğinizde onu eski kaba tabirle, gazete ortalama 4 kişinin eline geçiyor, ortalama 800.000 kişi okuyor gibi varsayımsal hareket ediyorsunuz. Reklam veren de buna göre hareket ediyor. Dijitalde her şey ortada, haberinizi kaç kişinin okuduğu, üstünde ne kadar vakit geçirdiği, haberden hangi habere gittiği, sonrasında sitede kalıp kalmadığı, yapılan yorumlara göre o haberi doğru bulup bulmadığı… Okuyucuyla bire bir iletişim var aslında. Bu dünyanın dili bambaşka. Genç kesim daha fazla haberleri, gelişmeleri gazete uygulamalar üzerinden, akıllı telefonlarla takip ediyor. Buranın dili ve etkileşimi farklı oluyor haliyle. Basılı medyayla orta yaş üstü ilgileniyor. Bütün medyalar ister istemez dijitale kayıyor bu sebeplerle.

S.  Bir akıştan söz edebiliriz o halde dijitale doğru, yapılan yatırımlar da hızla büyüyor.

Ferhat Bolat: Dünyanın en büyük gazetelerinden kimileri basılı medyayı bırakıp sadece dijitalden devam etmeyi planlıyor hayatına. Financial Times, çok ciddi yatırımlar yaptı dijitale. Bütün gazeteler yapıyor bu yatırımı. Sosyal medya ekipleri var, grafikerleri var, yeni projeler geliştirecek beyin takımları var çünkü her geçen gün yeni bir şey var.


S. Teknoloji nasıl etkiliyor gazeteciliği, bir handikap mı?


Ferhat Bolat:  Teknoloji zorluktan ziyade kolaylık bizim için. Sosyal medya üzerinden teyit etmemiz kolaylaşıyor bilgiyi. Görsel bulmak kolay, eskiden fotoğrafları banyo ettiriyorduk. Şimdi telefondan ulaşıyoruz hemen. Okuyucu alışkanlıklarını ölçümlemek de kolaylaştı, neyi okur yeni jenerasyon? Twitter, Facebook, İnstagram. Fotoğraf paylaştık, fikirlerimizi paylaştık, konumlarımızı paylaştık. Herkes merak ediyor, bir sonraki alışkanlığımız ne olacak?


S.  Gazeteciler ve halkla ilişkiler uzmanları arasında birbirlerinden haz etmeme durumundan bahsedilir genelde. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Selçuk Altun: Haz etmeme gibi bir durum söz konusu olamaz. İki sektör birbiriyle iç içe çalışır hatta Halkla İlişkiler sektöründeki insanların %90’ı gazetecilik yapar. Öncellikle gazetecilik kadar zor bir alan. Hatta daha meşakkatli olan yönleri var. Bizim için Halkla İlişkiler uzmanları, markaların birer temsilcisidir.

Henüz sektöre atılmamış  halkla ilişkiler öğrencilerinin kafasında bir resim çizmek için bahseder misiniz, tam olarak nasıl bir ilişki var iki mesleğin arasında?

Selçuk Altun: Biz röportaj ya da çıkan herhangi bir haberi doğrulatma gibi bir talebimiz olduğunda firmadan önce PR ajansını/departmanını ararız. Şirketlerin bu tarz oluşumlarla çalışmasının temel sebebi medya ile ilişkilerinin profesyonel düzeyde olmamasıdır. Yani paylaşılmaması gereken bir fotoğraf paylaşılır ya da yanlış anlaşılabilecek bir söz söylenirse, bu firmanın itibarını etkileyebilir ve imajını zedeleyebilir. Firmaların medyada çıkmasını istediği veya istemediği herhangi bir içeriği profesyonel ellere bırakmak istemesinden kaynaklıdır.  İsteklerimiz doğrultusunda firma çalışanlarını arasak bile bizi çalıştıkları PR şirketlerine yönlendirirler.

Zorluğu ise şu yöndedir, siz bir PR şirketi olarak sorumluluk aldığınızda firmalar size şunu söyler; “Benim yaptığım açıklama ne kadar fazla mecrada çıkarsa ben o kadar tatmin olurum.” Bu yüzden bu işi üstlenen PR’cılar birçok gazeteyi arar, mail gönderir sahip olmaları gereken “network”leri kullanır. Haberin çıkması için elinden gelen her şeyi yapması gerekir. PR şirketi bize gazetemizde veya internet sitemizde kullanmamız için basın bülteni gönderir.

Gazetecilikten PR alanına geçmiş insanların avantajı; bültenin gazetede ne şekilde çıkacağını bildiği için o dille yazar ama direk PR sektörü çalışanı ise reklam niteliğinde yazar ve gazeteciye ek bir iş daha çıkmış olur. Bu yüzden, süreci hızlandırmak adına da gazeteci temelli insanlar daha çok tercih edilir. Toparlamak gerekirse, birbirlerini sevmeme durumu yoktur. İki sektör çalışanları da birbirlerinin işlerini kolaylaştırır. Belki de bu algının sebebi, gönderilen haberlerin gazete içerisinde bütünü ile yayınlanmaması olabilir çünkü gazetenin bir sınırı var ve tek bir haber içermiyor, bu yüzden bazı şeylerin kırpılması gerekebiliyor. Bu yüzden çalışanlar “Ben sana haber gönderdim, neden hepsini yayınlamadın?” gibi yaklaşabiliyorlar. Fakat bu gazetecilerin inisiyatifi dahilinde bir şey değil.


Yıllara dayanan tecrübelerini bizimle paylaşan Ferhat Bey ve Selçuk Bey başta olmak üzere bizi tüm samimiyetleriyle karşılayan Dünya Gazetesi ekibine teşekkürlerimizi sunarız.